Halit Celikbudak
19 Ağustos2017 ;
Merkezi İsviçre’de olan Ben Tour’un sahibi duayen turizmci Kadir Uğur, 17 Ağustos’ta yelkenlisiyle iki yıl sürecek dünya turuna çıktı… Dünya turunu ben ve Kadir Uğur ortaklaşa yazıya döküyoruz… Antalya Lara’da beş yıldızlı Delphin BE Grand Resort’un iskelesinden yelken açan Kadir Uğur ve ekibi 18 Ağustos Cuma sabahı saat 08:30’da Kaş Marina’ya vardı…
* * *
Setur firmasının işlettiği Kaş Marina 450 yat kapasiteli ve Fethiye’den Kemer’e kadar kıyı şeridinde marina ihtiyacını karşılayacak bir liman konumunda…. 450 yat kapasiteli… 150 tekne kapasiteli çekek alanı da bulunmakta. Marinada 7 adet yüzer iskele ve 1 adet de dalgakıranın var. Antikçağdaki adı Antiphellos (Phellos’un karşısı) olan Kaş Antalya’nın güney batısındaki son ilçe… Kaş’ın Antiphellos adının, ilçenin hemen kuzeyinde, Çukurbağ Köyü yakınlarındaki antik Phellos (Phellos, taşlık yer demek) kentinin kıyısı, denizdeki uzantısı anlamına geldiği biliniyor. Dünyanın önemli dalış merkezlerinden biri… Kaş-Kekova arasındaki Uluburun’da M.Ö. 14. yüzyıla ait ve deniz arkeolojisinin dünyadaki en önemli buluntularından biri olarak kabul edilen bir batık var… Kaş, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1919 ‘dan 1921’e kadar İtalyan işgaline uğruyor. Bu dönemde bir kez de, Meis’ten (Kastellorizon) gelen Rum çetelerinin baskınına uğruyor. Kaş’ın Cumhuriyet’e kadar olan tarihi anlamak için, Meis adasının tarihini bilmek de önemli… Meis Yunanistan tarafından zoraki ayakta tutulan bir ada. Nüfusun büyük bir bölümü Avustralya’ya göç etmiş, kalanlar çoğu yaşlı 300- 400 kişi, bir arkadaşımın anlattığına göre bir çoğu de kendi aralarında İtalyanca konuşuyorlarmış.
* * *
Kadir’den aldığım bilgilere göre, Antalya’dan sonra gece 22:00-02:00 nöbetini Kadir Uğur , 02:00-06:00’yı kaptan Murat, 06:00-10:00 nöbetini skipper Volker tutmuş… Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in bir romanında kahraman şöyle diyor ; “Deniz Kuvvetlerine girdiğimden beri en sevdiğim şey gece nöbetlerinde gökyüzündeki yıldızları seyretmek” Gece nöbeti tutan Kadir Uğur ve kaptan Murat da gece gökyüzündeki yıldızları seyretmiş mi bilmiyorum… Bu konuyu konuşmadım ama Rodos yakınlarında seyrederken yemek sırası Kadir’e gelmiş… O da taze fasulyeleri ayıklayıp yemek yapmış… Onu biliyorum. Oradan da yelken basıp Kuşadası’nda Setur Marina’ya girdiklerini bildirdi…
* * *
Temel olarak yelkeni, deniz, tekne ve rüzgar olarak ifade edebiliriz… Çevren sadece rüzgar, dalga ve göz alabildiğine deniz… Denizde tek hakim, doğadır. Doğaya uymak zorundasın, o sana uymaz… Bu durumu kabullenerek deniz ve rüzgarın bir parçası olup keyif alırsın…
* * *
Yelkenli tekneler eski Mısır’da da varmış… O dönemler kare yelkenlerin prensibi rüzgarı arkadan alıp onun itici gücünü kullanmak üzerine… Pupa yelken yani… Rüzgar seni seçiyor, sen rüzgarı değil… Ama yelkenciliğin en keyifli yanı rüzgar yön değiştirdikçe, veya rüzgar aynı kalıp sen yön değiştirdikçe tekneye yol aldırmak veya yol aldıracak denemeler yapmak… Yelkenli tekneler içinde bulundukları çevre koşullarının yardımıyla hareket ederler.
* * *
İşte burada üç kuşaktan bilimadamı, matematikçi bir aileden Daniel Bernoulli’nin (1700 – 1782) bulduğu prensip devreye giriyor… Onun bulduğu prensiple rüzgara karşı da küçük bir sapmayla olsa bile gidilebilmekte… Yelken, yukarıdan bakıldığında düz değil, yelkenin ortasına doğru kavis kazanan (bombeli) bir yapıya sahip. Yelkenin ön tarafından giren hava molekülleri, yelkenin rüzgarüstü ve rüzgaraltı taraftan geçecek şekilde ikiye ayrılır. Yelkenin sahip olduğu kavis dolayısıyla da farklı hızlarda yol kat eden hava molekülleri alçak ve yüksek basınç alanları oluşturur. Bu alçak ve yüksek basınç alanlarının yarattığı farktan dolayı yelken üzerinde ilerlemeye sebep olan kuvvetler oluşur…
Teknenin salmasındaki Newton’un kuvvet kanunları ile yelkendeki Bernoulli prensibi yol almayı sağlamakta… Tabiiki Arşimed’in kanunu da unutmayalım… Yazar ve şair Sabahattin Ali, “Rüzgar” isimli şiirinde şöyle diyor; “İşte Rüzgar şimdi sana sığınıyorum.”